Margot Robbie, günümüzde Hollywood’un en büyük birkaç yıldızından biri. 1990 doğumlu Avustralyalı oyuncu ilk büyük çıkışını yaptığı The Wolf of Wall Street’ten (2013) itibaren spot ışıklarının altına girdi ve oradan hiç çıkmadı. Büyük yönetmenlerin önemli filmlerinde, bağımsız yapımlarda ve büyük bütçeli ana akım filmlerde oynadı. Bu nispeten kısa sayılacak kariyere şimdiden onlarca başarılı film ve karakter sığdırdı.
Özellikle Barbie’yle (2023) Hollywood’un zirvesine çıktı. Bir yandan yapımcı olarak da kariyerini sağlamlaştıran Robbie, Promising Young Woman (2020) ve Saltburn (2023) gibi önemli yapımların da aralarında olduğu pek çok filmde yapımcı olarak yer aldı. Margot Robbie’nin sinema yolculuğuna bakıyor ve rol aldığı en iyi filmleri sıralıyoruz. Listemizde ilerlerken filmleri en kötüden en iyiye doğru sıraladığımızı ve bu sıralamayı belirlerken filmlerin genel kalitesinin yanı sıra Robbie’nin kariyerindeki önemine dikkat ettiğimizi belirtmek isteriz. Şimdi gelin kısa ama etkili bir yolculuğa çıkalım ve Margot Robbie’nin en başarılı filmlerine bir göz atalım.
10. Mary Queen of Scots (2018)
Margot Robbie, çok hızlı yükselen kariyeri boyunca pek çok önemli yönetmenle olduğu kadar başarılı meslektaşlarıyla çalışma fırsatını da yakaladı. İskoçya Kraliçesi Mary Stuart ile İngiltere Kraliçesi Elizabeth I arasındaki çekişmeyi anlatan Mary Queen of Scots’ta (2018) kuşağının bir başka yıldızı Saoirse Ronan’la başrolleri paylaştı. Burada Elizabeth I’i canlandıran Robbie, iki kuzen arasındaki kişisel, siyasal ve dinî çekişmenin anlatıldığı filmde epey olgun bir performansa imza attı.
Mary Queen of Scots, bugüne kadar hikâyeleri sıklıkla erkek egemen iktidar odakları tarafından anlatılmış iki ikonik kadının öyküsünü yeni bir bakışla tekrar ele alıyor. Film gerek dönemsel bakış açısı gerek biraz ağır temposuyla sizi zorlayabilir ama bu önemli tarihsel figürleri kadın odaklı bir anlatıda izlemek ilginizi çekiyorsa bu film kesinlikle size göre. Elizabeth I’i daha önce Elizabeth’te (1998) Cate Blanchett, The Virgin Queen’de (1955) Bette Davis, Shakespeare in Love’da (1998) Judi Dench, Elizabeth I’de (2005) Helen Mirren canlandırmıştı. Konuya ilgiliyseniz bu filmleri de izleyip en iyi yorumun kime ait olduğunu ve diğer filmlerle Mary Queen of Scots arasındaki farkları görebilirsiniz. Filmi Netflix ve Prime Video üzerinden izleyebildiğinizi de hatırlatalım.
9. Focus (2015)
Margot Robbie’nin kariyerinin The Wolf of Wall Street’le yükselişe geçtiğinden bahsetmiştik. Bu filmden iki yıl sonra gelen Focus (2015) ise oyuncunun kariyerinde önemli bir dönemeci temsil ediyor. Bu filmle birlikte Robbie, güzelliğinin ötesinde çok katmanlı karakterleri oynayabilecek bir oyuncu olduğunu ispatladı. Partneri Will Smith’le başarılı bir kimya yakalarken sinemanın temel klişelerinden femme fatale mitini tersyüz eden bir performansa imza attı. Film, bu özellikleriyle listemizde kendisine yer buluyor.
Focus, iki dolandırıcının hikâyesini anlatıyor temelde. Biri tecrübeli, diğeri genç ve dinamik iki dolandırıcının yollarının kesişmesini ve aralarında gelişen ilişkiyi izliyoruz. Dolandırıcılık ve güven arasındaki çatışma etrafına kurulu film iki başrol oyuncusunun karizmatik auralarından güç alıyor. Margot Robbie’nin bir oyuncu olarak kendini ispatladığı film, bu listede de yer alan I, Tonya’daki (2017) duygusal açıdan çok yönlü karakterlere giden yolu da açmış oldu. Eğer American Hustle (2013) ve Ocean’s Eleven (2001) gibi filmleri seviyorsanız bu filmi de Netflix ya da Prime Video üzerinden izleyebilirsiniz.
8. Birds of Prey (2020)
Margot Robbie’nin kariyer gelişimi açısından süper kahraman filmleri de büyük önem taşıyor. İlk olarak 2016 yapımı Suicide Squad’da (2016) ikonik çizgiroman karakteri Harley Quinn’i beyazperdeye taşıyan Robbie, spin-off Birds of Prey’de (2020) ise başrole geçti. Böylece büyük bütçeli blockbuster filmlerini de repertuarına eklemiş oldu. Harley Quinn’i düzen karşıtı, sert ve kaotik bir yorumla oynayan oyuncu burada yarattığı karakterle hafızalara kazınmış durumda.
Suicide Squad’daki olayların sonrasını anlatan filmde Harley Quinn’i Joker’den ayrılmış, kendi başına ayakta duran bir karakter olarak izleriz. Bu süreçte yoğunluklu olarak kadınlardan oluşan “Birds of Prey” grubu bir araya gelir. Harley Quinn karakteri, etrafındaki erkeklerin hegemonyasından kurtularak onlarla hesaplaşır. Margot Robbie, sonrasında başka filmlerinde yapacağı gibi burada yapımcı olarak da görev yapar ve karakterin kurulmasında doğrudan söz sahibidir. Performansıyla da DC’nin karanlık dünyasına tezat bir parantez açar. Bir anlamda Deadpool’un (2016) Marvel için yaptığını DC için yapar ve hayranlar tarafından fazlasıyla sahiplenilir. Filmi Prime Video üzerinden izleyebilir ve kendi değerlendirmenizi yapabilirsiniz.
7. Bombshell (2019)
Margot Robbie’nin kariyerinin #MeToo sonrası dönemde yükselişe geçtiğini söyleyebiliriz. Bu önemli zira bu, kadın oyuncuların sektördeki ağırlığını ve algılanış biçimini dönüştürmeye başladığı bir süreç. Bombshell (2019) de hem genel olarak hem de Robbie’nin kariyeri açısından önemli bir film. #MeToo’ya doğrudan biçimde alan açan ilk filmlerden birisi olan Bombshell’de Fox News kanalının CEO’su Roger Ailes’ın kurduğu taciz mekanizması ifşa edilir. Belgeselvari bir yaklaşımla kurmaca anlatı yöntemleri birleştirilir.
Margot Robbie, Charlize Theron ve Nicole Kidman gibi önemli oyuncularla birlikte yer aldığı bu filmde önceki rollerinden farklı olarak sessiz, tecrübesiz ve kırılgan bir karaktere hayat verir. Bilhassa Roger Ailes’le arasında geçen ve temsil gücü çok yüksek, gerilim dolu sahnedeki oyunculuğu yeteneğini açık eden cinstendir. Robbie, bu filmdeki performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar’a aday da gösterilmişti. Bunun da ötesinde üzerindeki “güzel sarışın” algısı bu filmle birlikte tamamen farklı bir bağlama oturdu. Robbie’nin The Wolf of Wall Street dönemindeki algılanışıyla buradaki algılanışı tamamen farklı. Dolayısıyla kendisinin kariyerini izlediğimiz bu içerikte Bombshell’den bahsetmemek olmazdı. Bu filmin ardından The Assistant’ı (2020) da izleyebilir ve Hollywood’un kirli kapılarını bir kez daha aralayabilirsiniz.
6. The Suicide Squad (2021)
Daha önce Margot Robbie’nin ikonik çizgiroman karakteri Harley Quinn’i ilk olarak Suicide Squad’da (2016) canlandırdığından, sonrasında Birds of Prey’de (2020) ise başrole geçtiğinden bahsetmiştik. Oyuncu, bu karakteri üçüncü kez The Suicide Squad’da (2021) canlandırır. İlk filmin başarısızlığının ardından DC’ye yeni bir enerji katma amacıyla yönetmenlik koltuğuna oturan James Gunn’ın filmi diğer tüm yapımlardan daha iyi bir sonuç elde eder. Burada filmin tonunu belirleyen unsurların başında da Harley Quinn ve Margot Robbie vardır. Filmin mizah dozu yüksek, absürd havası Harley Quinn’e fazlasıyla alan açar ve Margot Robbie de çok başarılı bir performansa imza atar.
Getirdiği vizyonla DC’ye ihtiyaç duyduğu enerjiyi veren James Gunn, bu filmin ardından bağlantılı evrenine format atmaya karar veren DC’nin başına geçti ve DCU adlı yeni evreni kurgulayan iki isimden birisi oldu. Bu film yapım biçimi ve hikâye takibi açısından hâlâ eski DC evrenine dâhil ama gerek enerjik ve mizahi yaklaşımı gerek bağlantı kurma biçimleriyle yeni dönemin de habercisi konumunda. Süper kahraman filmlerinin hayranlarına bu filmi önermeye gerek bile yok ama Margot Robbie’yi kariyerinin en çizgi dışı performansıyla izlemek isteyenlerin ilk tercihi 2021 yapımı The Suicide Squad olmalı. Sizi Uma Thurman’ın Kill Bill’deki (2003-2004) performansını hatırlatan bir karakter bekliyor. Bu iki filmi de Prime Video üzerinden izleyebilir ve oyuncuların performanslarını karşılaştırabilirsiniz.
5. Babylon (2022)
Margot Robbie’nin rol aldığı filmlere baktığınızda ne kadar önemli yönetmenlerle çalıştığı dikkatinizi çekecektir. Martin Scorsese, Quentin Tarantino ve Greta Gerwig gibi isimlerin olduğu bir liste bu. Kendi kuşağının dâhi çocuğu Damien Chazelle de bunlardan biri. Yönetmenin Hollywood’un altın çağına ve genel olarak sinemaya aşk mektubu olarak planladığı Babylon’un (2022) merkezinde Margot Robbie’nin canlandırdığı Nellie LaRoy var. Bol karakterli bir anlatıda Brad Pitt’in de aralarında olduğu çok sayıda önemli oyuncuyla birlikte rol alan Robbie’nin yıldızı özellikle filmdeki parti sahnesinde parlamıştı.
Babylon, Damien Chazelle ve önemli oyuncuları bir araya getiren kadrosuyla yarattığı çok büyük beklentileri karşılamaktan bir miktar uzak kalmıştı. Fakat kesinlikle kötü bir film olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle sinemaya derin bir sevgi duyuyorsanız sizi bir şekilde yakalayabilecek bir film bu. Boogie Nights’ın (1997) dinamizmini, The Player’ın (1992) Hollywood yaklaşımını, bu listede tekrar karşınıza çıkacak Once Upon a Time… In Hollywood’un (2019) karakter odaklı yapısını andırıyor. Margot Robbie de filmin hırs, açgözlülük ve kırılganlık temalarını en iyi işleyen karaktere hayat veriyor. Bu filmin adını geçirmeden Margot Robbie’den yeterince bahsetmiş sayılmayız. Dolayısıyla bu listede beşinci sırada yer veriyoruz. Siz de filmi Prime Video üzerinden izleyip filmin hakkındaki eleştirileri hak edip etmediğine kendiniz karar verebilirsiniz.
4. Barbie (2023)
Barbie (2023) gerek Margot Robbie ve Ryan Gosling’i bir araya getiren oyuncu kadrosu, gerek aralarında Greta Gerwig ve Noah Baumbach’ın yer aldığı yaratıcı ekibi gerek devasa tanıtım kampanyasıyla son yılların en büyük sinema olaylarından birisini yarattı. İkonik bir oyuncağın dünyasını feminist bir anlatıyla beyazperdeye taşıma amacı güden film herkesin bildiği bir markayı çok ünlü sinemacılarla buluşturan çılgın bir projeye dönüştü ve başarıya ulaştı da. Belki Oscar yarışında aynı gün vizyona girdiği Oppenheimer’ın (2023) gerisinde kaldı ama seyirci ilgisiyle yakın dönem sinema tarihine adını yazdırdı.
Margot Robbie’nin Barbie’yi canlandırması hem onun kariyeri hem de günümüz sinema algısı açısından oldukça büyük önem taşıyor. Robbie, The Wolf of Wall Street’ten bu yana üzerinde oluşan güzellik algısını Barbie gibi toplumsal güzellik normlarının sembolü bir figürü canlandırarak sahiplenmiş oldu. Bir yandan da bu algıyı dönüştürme yolunda bir sorumluluk aldı. Barbie -feminizme giriş seviyesinde olsa da- filmin hikâyesinde oluşturulan ütopya anlatısıyla markayı günümüz gerçekliğinde tekrar geçerli kılma projesi olarak görülebilir. Margot Robbie de burada hem başrol oyuncusu hem de yapımcı şapkalarıyla yer aldı. Bu çılgınlıkta henüz yerinizi almadıysanız Netflix üzerinden filme ulaşabilirsiniz. Böylece The LEGO Movie (2014) ile Legally Blonde’u (2001) Ursula K. Le Guin’in feminist ütopyalarıyla tek potada eritme denemesinin başarılı olup olmadığı hakkında kendi kararınızı verebilirsiniz.
3. Once Upon a Time… In Hollywood (2019)
Yakın zamanda yayınlanan ve çok sevilen The Studio (2025–) dizisinin bir sahnesinde Once Upon a Time… In Hollywood’dan (2019) şöyle bahsediliyor: “O filmde kutsal üçlüye sahiptiler: Margot Robbie, Brad Pitt ve Leonardo DiCaprio.” Buna bir de yaşayan en büyük yönetmenlerden birisinin, Quentin Tarantino’nun yönetmenlik koltuğunda oturduğunu ekleyelim. Bu filmin bu listede yer alması için tüm bu maddeler yeterli gibi. Ancak bunların da ötesinde, bir döneme yeni bir gözle bakması ve yarattığı atmosferiyle sizi pek üzmeyecek bir film bu.
Once Upon a Time… In Hollywood, seyircisini 1969’un Hollywood’una götürüyor. Burada oyuncuların, dublörlerin, hippielerin dünyasına ve dönemin en travmatik olaylarından birinin gelişeceği bir ortama tanık oluyoruz. Margot Robbie, burada Hollywood tarihinin en can alıcı karakterlerinden birine, 8,5 aylık hamileyken cinayete kurban giden ikonik oyuncu Sharon Tate’e hayat veriyor. Babylon’da olduğu gibi kendisini yine bir Hollywood yıldızı rolünde izliyoruz. Tarantino’nun aynı Inglourious Basterds’da (2009) olduğu gibi tarihe müdahale ettiği filmlerinden birisi olan Once Upon a Time… In Hollywood oldukça kendine has bir film. Tarantino’nun çok başarılı bir oyuncu kadrosunu ilgi çekici bir dönem anlatısı oluşturmak için yönettiği bir film ilginizi çekerse doğru yerdesiniz. TOD ve Prime Video üzerinden izleyebildiğiniz film 2 saat 42 dakikalık süresiyle biraz uzun gelebilir ama keyifli bir dünya oluşturduğu da kesin. Bu filme şans vermek için çok fazla sebep var.
2. I, Tonya (2017)
Listemizde zirveye yaklaşıyoruz. İkinci sırada muhtemelen Margot Robbie’nin en sıradışı performansını verdiği I, Tonya (2017) var. Robbie burada ABD spor tarihinin en tartışmalı figürlerinden birisine, buz pateni sporcusu Tonya Harding’e hayat veriyor. Filmin anlatısı 1994’te yaşanan ve Harding’in hayatını değiştiren bir şiddet olayı skandalına odaklanıyor. Bir yandan Harding ve eski kocası Jeff Gillooly (Sebastian Stan) ile yapılan röportajlar üzerinden yaşananları onların ağzından dinliyor, diğer yandan da gerçekte yaşananları takip ediyoruz. I, Tonya gerçeğin yapılandırılmasına dair ilginç bir hatta ilerlerken hikâyenin taşıyıcı gücü kesinlikle Margot Robbie oluyor.
Margot Robbie burada hiç sempatik olmayan, oldukça tartışmalı, karanlık yönleri ağır basan bir karaktere hayat veriyor. Belki de seyirciye bedensel bir “albeni” sunma derdi olmayan tek performansı da bu. Bu rolün altından başarıyla da kalkıyor. Zaten bu filmle Oscar’a bir kez daha, bu kez En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde aday da gösterilmişti. Margot Robbie’yi seviyorsanız, spor filmlerine ve “güvenilmez anlatıcı” unsurunu kullanan filmlere ilginiz varsa I, Tonya’yı kesinlikle kaçırmamalısınız. Size Foxcatcher (2014) ve Gone Girl’ü (2014) aynı anda hatırlatacak. 2 saatlik film Prime Video’da yayında.
1. The Wolf of Wall Street (2013)
Buraya kadar geldiyseniz The Wolf of Wall Street (2013) adı karşınıza defalarca çıkmış demektir. Bu çok normal, zira Margot Robbie’yi hayatımıza kazandıran film bu. Daha önce başka yapımlarda rol almış olsa da Robbie’nin yıldızının parladığı ve hepimize adını ezberleten rol burada canlandırdığı Naomi Lapaglia karakteri oldu. Jordan Belfort adlı borsacının yükseliş hikâyesini Martin Scorsese’nin usta yönetmenliği ve Leonardo DiCaprio’nun başrol performansıyla izlediğimiz filmde hırs, başarı bağımlılığı ve iktidar gibi meselelere dekadan bir gözle bakılıyordu. Robbie burada bedensel güzellik ve bunun güç sahibi erkek dünyasındaki konumunu vurgulayan bir rolde yer alıyordu. Film 5 dalda Oscar’a aday gösterildi ve çok ses getirdi. Margot Robbie ismi ise herkesin aklına kazındı.
Rol hacmi açısından Naomi Lapaglia elbette Margot Robbie’nin en büyük rolü değil ancak kısıtlı rolü film açısından oldukça kritik. Öte yandan listemizde kıstas aldığımız ilk unsur filmlerin kalitesi olduğundan Martin Scorsese imzalı The Wolf of Wall Street birinci sıraya yerleşiyor. Bu filmin çok katmanlı yapısını anlatmak için muhtemelen ayrı bir rehber içerik gerekir ama daha önce Martin Scorsese’nin herhangi bir filmini izlemediyseniz burası başlangıç için iyi bir seçenek olabilir. 3 saatlik uzun sürenin bir anda nasıl geçtiğine şaşıracaksınız. Bu filmi severseniz Goodfellas (1990) ve Casino (1995) gibi Scorsese filmleri ve Steven Spielberg imzalı Catch Me If You Can (2002) de sonrasında listenizde kendilerine yer bulabilir.